• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Üçüncü Tepede Hayat - Beyazıt Meydanı'nın Derin Tarihi

Üçüncü Tepede Hayat - Beyazıt Meydanı'nın Derin Tarihi
Beşir Ayvazoğlu
İstanbul, 2012 - Kubbealtı Neşriyat


Beşir Ayvazoğlu, "Divanyolu: Bir Caddenin Hikâyesi"nden sonra şimdi de komşu bir semtin, Beyazıt Meydanı'nın tarihini anlatıyor "Üçüncü Tepede Hayat / Beyazıt'ın Derin Tarihi"nde. Kitap basit bir semt tarihi değil, mekânları, bu mekânlardan geçen şairleri, yazarları, sanatkârlarıyla bir kültürün tarihi. Turgut Cansever, İslâm kültüründeki şehir imajını 'cennet tasavvurunun bir yansıması' olarak tanımlar. 'Bilge mimar'a göre "İslâm mimarisi, kontrolden çıkmış 'ratio'nun ürünü değildir. İslâmî-dinî akidelerin, İslâm'ın kozmolojik telakkilerinin ve tevhid anlayışı bağlamındaki İslâmî tavırların yansıması ve ürünüdür.

İstanbul'un üçüncü tepesine tahtını kuran Beyazıt semtinin macerasında, Cansever'in tevhid idrakinin yansıması olarak gördüğü mimari anlayışı ve bu anlayıştan uzaklaşma sürecini görmek mümkündür. Merkezde Cennetmekân Bayezid-i Veli Han yâdigârı muazzam cami, çevresinde medrese, aşhane, ahiret yurdunun ilk durağı hazire, dünyalık temin edilen çarşı, ilim erbabının uğrak yeri sahaf dükkânları, çınar ağaçlarının gölgelendirdiği meydan, manzaranın tamamlayıcısı güvercinler, tathir-i beden için hamam, Fatih'in ilk sarayı, ahşap konaklar, salaş evler... Yönünü kıbleye çevirmiş binalar arasındaki ahengi bozmak için Tanzimat sonrasında planlı olarak yapılan Harbiye Nezareti binası, yıkımlar, tarih kıyımları, meydan düzenlemeleri, mekâna şeref veren insanlar ve bütün keşmekeşine rağmen hâlâ cazibe merkezi günümüzün Beyazıt'ı... Beşir Ayvazoğlu, "Divanyolu: Bir Caddenin Hikâyesi"nden sonra şimdi de komşu bir semtin, Beyazıt Meydanı'nın derin tarihini anlatıyor "Üçüncü Tepede Hayat"ta.

Devamını oku...

Sâmiha Ayverdi - İbrahim Efendi Konağı

Yazarı: Sâmiha Ayverdi
Yayınevi:    Kubbealtı
Yayın Yılı:  1964

“Bu kitap ne bir hikâyedir ne masal ne de roman… Zamanı, me­kânı, vakaları, şahısları, isimleri hatta vakalarının seyri, sırası ve detaylarının yüzde doksanı ile otantik ve yaşanmış bir devrin, gerçek ve yaşanmış bir hayat tablosudur.”

"Biz, İmparatorluk Türkiyesi'nin hemen de son evlatları; içinde haşır neşir olduğumuz askeri, siyasi, içtimai ve iktisadi bir tarih meydanında köşe kapmaca oynamış kimseler olarak, görüp duyduklarımızı, tadıp kokladıklarımızı, kudretimiz ölçüsünde, gelecek nesillere intikal ettirmek mecburiyet ve mes'uliyetinin altında bulunuyoruz. İşte bu kitabın meydana gelmesi de o vazife hissinin bir netice ve zarüyetinden ibarettir."

Ali Fuad Başgil - Gençlerle Başbaşa

Yazar: Ali Fuad Başgil
Kitabın Adı: Gençlerle Başbaşa - Yağmur Yayınları ve Kubbealtı neşriyatı tarafından da basılmıştır, Kişisel gelişim kitabıdır. İlk Baskısı. 1949

GENÇLERLE BAŞBAŞA

Muvaffak olma yolunun bir takım tehlikeleri ve düşmanlari vardır.

Bu düşmanlardan birincisi tenbelliktir. Tenbellik bukalemun gibidir. Her seferinde bizi bir başka yüzle alt etmeye çalışır. O mesleksiz bir aktör gibidir. Eğer tenbellik uzvi bir hastalıktan ileri gelmiyorsa iradeyle onu yenmek mümkündür.

Diğer bir düşman kötü arkadaştır. İyi bir arkadaşta olması gereken huylar çalışkanlık, iyilik severlik ve dürüstlüktür.

Üçüncü düşman ise kötü örneklerdir. Bunlar başkasının sırtından geçinip baskasını sömürüp bir yerlere gelmiş, mevki ve makam kazanmış insan kılığındaki hayvan ve parazitlerdir. Onlar için kazanmada her yol mübahtır. Burada bilinmesi gereken de hayatta insan olan insana yaraşan yol doğruluk ve namusluluk yoludur.

Bu arada kötü kitap ve kötü hoca da bu düşmanlar arasında sayılabilir. Fakat bütün bu düşmanlara karşı koyabilecek iki silah vardır: İradeli olmak ve çalışmak.

Devamını oku...

Kölelikten Efendiliğe (Birlik ve Beraberlik Çağrısı)

Yazar:         Sâmiha Ayverdi
Kirap Adı:   Kölelikten Efendiliğe
Yayınevi:     Kubbealtı Neşriyat
Yayın Yılı:    1978

Çağının en önemli mütefekkir yazarlarından birisi olan Sâmiha Ayverdi, bu kitabta bütün İslâm âlemine birlik ve berâberlik çağrısı yapar ve şu cümle ile başlar;

"Bu risâle, İslâmla şereflenmiş her Müslüman milletin kitabıdır ve îlâ-yı kelimetullaha dâvettir."

Samiha Ayverdi Hanımefendinin bu çağrısı Kur'an emridir.

Enfal: 73. âyette şöyle yazmaktadır:

Bütün bunlarla birlikte, [unutmayın ki] hakkı inkara şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler;  siz de (birbirinizle) öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baş gösterecektir.

"İtiraf etsek de etmesek de, islâm'ın çatısı al­tında birleşmiş olması lâzım gelen milletler ve topluluklar, aslında, dağılmış bir zincirin halka­ları gibi, parçalar hâlinde bölük bölüktür. Yek­pare ve birbirine kenetli olması îcap eden bu par­çaları yeniden birbirine lehimleyip, birleştirecek olanlar da, herhangi şahsî bir ihtiras, zümre ve siyâset endişesiyle gözleri şaşılaşmamış ve gö­nülleri kararmamış âlimler ve müşavirler kadrosunun desteğini kazanmış emirler, devlet reisle­ri, cumhurbaşkanları ve kütlelerin idâri ipuçları­na hâkim olan şuurlu devlet adamlarıdır."

Devamını oku...

Türk Târihinde Osmanlı Asırları

Yazarı: Sâmiha Ayverdi
Yayınevi:     Kubbealtı
Yayın Yılı:    1975

"Türk tarihinin seyir ve tekamülü ardınca yürüyebildiğimiz ölçüde atılmış bu birkaç adım, iki büyük Türk devletinin dünya tarihi muvacehesindeki medeni ve içtimai değerlerinin, uzaktan yakından münasebet kurmak vaziyetinde olduğu milletlere ve nihayet dünyaya neler getirdiğini, umumi çizgileriyle tayin ve tesbit edebilmek gayretinin naçiz bir mahsulüdür. Bu yüzden de, başı, sonu bilinmeyen tarih dünyası içinde ve bu gökkubbenin altında tahtlar yıkıp zaferler kazanmış veya hezimetler kaybetmiş Türk kavminin binlerce yıllık macerasını bir tarafa koyup, bu zincirin birbirine girift ve sıkısıkıya bağlı iki halkası üstünde bilhassa duracağız: Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları. Şuna inanmak yerinde olur ki, devrini tamamlamış ve ilmin hafızasına devr olmuş bu tarih realiteleri, vakti geçmiş, vazifesi tamamlanmış keyfiyetler değildir. Belki geleceğin temellerini teşkil ettiği için, cemiyet olarak büyük bir uyanıklık ve şuurlu bir tecessüsle üstünde durmamız gereken gerçeklerdir."

İKİNCİ SULTAN MEHMED VE FETH-İ MÜBİN (sayfa 248)

"...Fâtih Sultan Mehmed, dâvasında neden muvaffak oldu, diyecek olursak, bu sualimizin cevâ­bını, ilk gençlik çağından itibaren, himmetini kendi üstüne çevirmiş olan hükümdarın hayâtı içinde görmek mümkün olur. Beşerî egoizmini manevî feragate, ferdî dâvalarını kütle menfaatine feda eden genç hü­kümdar, îmânına şuur, vicdanına düzen, ameline ihlâs, cehline aydın­lık, ihtiraslarına sükûnet bağışlaya bağışlaya evvelâ kendisiyle hesaplaşmış, ondan sonra dışa taşmıştır.

Devamını oku...

f t g m