• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Ali Fuad Başgil - Gençlerle Başbaşa

Yazar: Ali Fuad Başgil
Kitabın Adı: Gençlerle Başbaşa - Yağmur Yayınları ve Kubbealtı neşriyatı tarafından da basılmıştır, Kişisel gelişim kitabıdır. İlk Baskısı. 1949

GENÇLERLE BAŞBAŞA

Muvaffak olma yolunun bir takım tehlikeleri ve düşmanlari vardır.

Bu düşmanlardan birincisi tenbelliktir. Tenbellik bukalemun gibidir. Her seferinde bizi bir başka yüzle alt etmeye çalışır. O mesleksiz bir aktör gibidir. Eğer tenbellik uzvi bir hastalıktan ileri gelmiyorsa iradeyle onu yenmek mümkündür.

Diğer bir düşman kötü arkadaştır. İyi bir arkadaşta olması gereken huylar çalışkanlık, iyilik severlik ve dürüstlüktür.

Üçüncü düşman ise kötü örneklerdir. Bunlar başkasının sırtından geçinip baskasını sömürüp bir yerlere gelmiş, mevki ve makam kazanmış insan kılığındaki hayvan ve parazitlerdir. Onlar için kazanmada her yol mübahtır. Burada bilinmesi gereken de hayatta insan olan insana yaraşan yol doğruluk ve namusluluk yoludur.

Bu arada kötü kitap ve kötü hoca da bu düşmanlar arasında sayılabilir. Fakat bütün bu düşmanlara karşı koyabilecek iki silah vardır: İradeli olmak ve çalışmak.

Muvaffak olmanın şartları

Bunun ilk şartı iradeli olmaktır. Tenbelliği yıldıran tek silah iradedir. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan korkma. Az önce bahsedilen düşmanların hiçbiri birşey yapamaz.

Bedeni ve ruhi iki nevi varlıktan mürekkebiz ve iki çeşit hareketin merkiziyiz. Bunlardan biri bizim olan, diğeri bizim olmayan hareketlerdir. Refleksler ve otomatik hareketler. Bizimmiş gibi görünen birçok hareket irademiz dışındadır. Bunlar başlıca üç şekil arzederler.

İnsiyaki hareketler: Bunlara sevk-i tabiide denir ve insan bunları iradesiyle değil ilahi bir sevk ile yapar.

İtiyat hareketler: Bunlarda alışkanlık şeklinde zuhur eden hareketlerdir. İnsiyaklar nev’e mahsus olduğu halde bunlar fertten ferde değişiklik arz eder. Bunlar başta bir ihtiyacın veya temayülün ifadesi olarak başlar. Tekrar edile edile otomatikleşir.

Telkinli hareketler: Telkin bizi bir harekete sevk etmek için maruz bırakıldığımız söz veya fiil şeklindeki tesirdir. Bu telkin iyilik yolundada kötülük yolunda da olabilir.

Şuurlu hareketlerimiz ve irade: Bunlar bizim yaptığımız ve bizimdir diyebileceğimiz hareketlerdir. Bunlar iyice ölçüp tartıp yaptığımız hareketlerdir. İrade dediğimiz ruhi meleke ve manevi enerjide budur. Yani içimizin kara verip icra safhasına çıkarma kudretidir.

Ahlaki irade: Yukarıda bahsettiğimiz irade kudreti iyilik yolunda kullanılabilrceği gibi kötü işlerdede kullanılabilir. Biz iradeyi kör ve mutlak bir ruhi kuvvet olarak değil ahlaki manada ve aklın, iyiliği kötülüğe, hayırlıyı şerliye tercih etmesi şeklinde ele alacağız. Bu da ahlaki iradedir. Peki bu ahlaki iradeyi elde edip onu kullanmak elimizdemidir? Bu bir terbiye meselesi mi yoksa yaratılış neticesi midir?

Terbiyenin ruh ve karakter üzerindeki tesiri

Dünyadaki tüm insanlar fizyolojik olarak farklı oldukları gibi bundan daha derin ve ince cizgilerle olmak üzere manevi ve ruhi teşekkülleri itibariyle de birbirlerinden farklıdırlar. Karakter, bir ferdi diğer bütün fertlerden ayıran ruhi ve manevi farklar ve hususiyetlerdir. İnsanlar muhtelif mizaç ve karakterdedirler. Peki bu karakter  zamanla değiştirilebilir mi? Bir insanın huyu maddi varlığının bir hassasıdır. Maddeyi tadil edebiliriz fakat tabiat ve mahiyetini değiştiremeyiz. İrin ve terbiye huyları değiştirmez sadece örter.

Fakat bütün bunların aksine başka bir telakkiye gelince buna göre iyisi ve kötüsüyle birlikte bütün huylarımız fıtri değil mükteseptir. Esasen terbiye ve ahlak gibi disiplinlerin en eski devirlerden beri mevcut olması bunların huylar üzerinde müessir olduğunu göztermektedir.

Terbiye bahsinde cebriyecilik ve cebriyeciler

Abbasi halifeleri devrinin ilk asrında bu konu etrafında kopan hararetli münakaşalar neticesinde cebriyeciler diye bir zümre cebriye diye de gayet fatalist bir mezhep üremiştir. Onlar insanı irade ve kudretin elinde bir kukla olarak görmüşlerdir. Yanlışlığı aşikar olan ve bugün hiçbir bakımdan müdaafası kabil olmayan bu telakkinin ciddi bir tenkide değer tarafı bile yoktur.

Tekrar yukarıdaki tezlerin doğruluğuna dönelim. Olduğu gibi alınırsa bunlardan hiçbiri doğru değildir. Bununla birlikte ikisinin de doğru yanları vardır.

Huylarımızı üçe ayıracak olursak:

Birincisine ilmin, terbiye ve ahlakın kudret eli yetişmez. Onlar canımızın altındadır ve o çıkmadan çıkmazlar.

İkincisi ise güç olmakla birlikte iyi bir terbiye ile yerlerine iyi huylar koymak veya tadil ve tahsis etmek mümkün olan huylardır.

Üçücü gruptaki huylarımızı ise kökünden değiştirmek, halimizi ıslah edip ahlakımızı tezhip etmek hem mümkündür hem de zannedildiği kadar zor değildir.

Huylarımızın bazıları bize irsiyet yoluyla geçer ve bunları değiştirmemiz imkansızdır.

Bir kısım huylar ise mizaca bağlı huylardır. Bunlar organik teşekkülümüzün hususiyetlerinden doğmaktadır ve bunları ıslah etmek mümkündür.

Sporda huylar üzerinde etkilidir. Fakat spor gençler nazarında daima oyun şeklini ve oyun cazibesini muhafaza etmelidir. Notlu, imtihanlı bir ders ve meçburi bir çalışma halini alan sporun karakter terbiyesi adına faydası sıfırdır. Oyun şeklini ve cazibesini muhafaza eden sporunda faydası muhakkak ki ölçülü ve mutedil bir hareket olmasındandır. Burada müziğin mizaca bağlı huylar üzerindeki mühim tesirleride unutmayalım.

Bütün bunların üzerinde, Allah duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve menfaat düşüncesine dayanır. Fakat din terbiyesi hasbi ve ulvidir. Bu terbiye insanı yüceltir. İyiliği ve adaleti hiçbir menfaat düşüncesine saplanmadan sevdirir.

Muvaffakiyet ve verimli çalışma

İrade terbiyesinin ahlaki ifadesi say ve gayrettir. Tenbellik ve parazitlik her türlü ahlaksızlığın anası çalışkanlıkta temiz ve muvaffakiyetin yüksek ahlakın, ruh ve beden sağlığının temel şartı ve en feyizli kaynağıdır.

Verimli çalışmanın üç şartı vardır.

Bunlardan birincisi çalışmayı sevmek ve arzu etmektir. Ne mutlu o insana ki serbestçe seçtiği meslekte severek çalışır.

İkincisi insan çalışmasının ve gayretinin karşılığını adil olarak alacağına inanması ve bilmesidir. Bu adalet insan için devlet halinde yaşamanın sebeb ve hikmetlerinden başlıcasıdır.

Üçüncüsü ise çalışmanın usulünü bilmektir yani belli bir metoda ve sisteme göre çalışmaktır. Rasgele çalışmak verimli çalışmanın engellerinden biridir. Bir verip bir almak varken beş verip bir aldırır.

 

f t g m