• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

İstiklâl Marşımızın Yazıldığı Gün ve Saatlerin Arkası

İstiklâl Marşımızın Yazıldığı Gün ve Saatlerin Ankarası:

Düşman 10 ocak'ta 1921 de yenilmiştir; ama daha büyük kuvvetlerle Ankara'ya doğru saldırıya geçme hazırlığındadır. Ankara geceleri düşmanın top seslerini duymuştur...
...
Kıymetli edebiyat tarihcimiz Nihat Sami Banarlı Marşın yazıldığı geceleri şöyle anlatıyor:

İstiklâl  günlerinin büyük ümitsizlik anlarına tesadüf eden bazı geceler, kulaklarında top seslerinin akisleri olduğu halde marşın mısraları üzerinde çalıştığı olurdu. Düşmanla çarpışan ordumuz belki bir bozgun tehlikesi geçiriyordu... fakat Akif inanmış adamdır: son ocağı sonmeden zaptedilemeyecek bir Türk vatanına ve son neferi ölmeden bayrağı yırtılamayacak bir Türk milletine inanmış olan Akif'tir o. Böyle gecelerden birinde İstiklâl Marşımızın Ergenekon Destanı'nı andıran kıtasını yazmış olduğu bir hakikattir. Bu olayın şahidi olan zaattan dinlediği vakayı sayın cemal Kutay şu kelimelerle anlatıyor:

Bu duygular içinde Ankara'nın Siracettin Mahallesi'ndeki Taş Medresenin meşrutaşı olan (satılmamak şartı ile bu medreseye verilmiş bir bina olan) tek katlı yapının (Tacettin Dergâhı'nın) üçüncü odasında İstiklâl marşını yazmaya başlar. Bir gece birden uyanmış. Kâğıt aramış... Yok... Halbuki ilham heyecanlı bağrından pınar gibi akıyor... Elinde kurşun kalem, yer yatağının sağındaki duvara dönmüş:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Sabah namazına kalkan oda komşusu Konya Mebusu Hafız Bekir Efendi, Akif'i elinde çakısı, duvardaki kıtayı silerken görmüş."

Devamını oku...

İstiklâl Marşımız Nasıl Yazıldı

İstiklâl Marşı Yarışması Açılıyor:

TBMM'nin açılmasından sonra kurulan Milli Hükümet'in dost ve yabancı devletlerle temasları başlamıştı. Ankara'ya gelen yabancı devletlerin elçileri ve heyetleri karşılanırken, onların milli marşları çalınıyor bizim ise millî marşımız olmadığından zor duruma düşüyorduk. Düşman işe Anadolu içlerine doğru yürüyordu.

I. İnönü Savaşı'ndan 1.5 ay önceydi. Batı Cephesi Komutanlığından, Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığına) milli azim ve imanı besleyerek. zinde tutacak bir milli marş yazdırma yarışması düzenlenmesi için Miralay İsmet (İnönü) imzalı bir teklif yazısı ulaşır.

Maarif Vekâleti şartnamesini hazırlayarak, yarışmayı ilan eder Anadolu Mücadelesi'nin ruhunu en iyi ifade eden şiir birinci seçilecek 500 Tl Mükâfat verilecektir (O günlerin Ankara'sında bir çiftliğin fiatı 130 - 150 Tl civarındadır).

Eli kalem tutan herkes bu yarışa katılmayı görevlerin en şereflisi sayar. Şiirler gelmeye başlar. Her biri İmandır, Ümittir. Bu şiirlerde İstiklâl ve ölüm arası bir duygu dile ğelmez, "Ya İstiklâl! Ya ölümdür. "

Ama zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Türk'ün sonsuza kadar milli marşı olacak şiirin bir daha yazılamayacak güzellikte olmasını, İstiklâl Mücadelesi'nin büyüklüğü ölçüsünde büyük olmasını ister Gönülleri heyecana vererek, ruhları istiklal aşkıyla alev alev yakmasını ister.

"Öyle bir ses ki gelecek nesillere, her an o kutsiyet ve azameti terennüm etsin (şakısın)... Kalpleri o heyecanla doldursun... Yurdun bütün afakını (ufuklarını) o heyecanla inletsin... Bütün seslerin fevkinde (üstünde) yükselsin, yükselsin... Arşın kapılarına yapışarak bağırsın...

Bu ses ezelden beri hür yaşayan, kükremiş sel gibi  bendini çiğneyip aşan, dağları yırtan, enginlere sığmayıp taşan, yurdun her taşı altında kefensiz yatan her zerre toprağından şüheda (şehitler kanı) fışkıran bir milletin, iman dolu bir göğsün sesi olsun..."

Bu ses tek başına milli mücadele'nin epopesi (destanı) olsun, İstiklâl kavgasını ateşli mısralarıyla gelecek nesilere anlatabilsin. Bu gerçek ve azametli (ulu) destanın sesi; en moden tanklarıyla , toplarıyla, tayyareleriyle, bütün medeni alemin takviye ettiği ve Anadolu'ya "öldür!" diye gönderildiği yirminci asır medeniyet ordusunu! küçültsün, küçültsün... ve ruhun maddeye, kemiğin çeliğe olan galebesini (üstünlüğünü) yirminci asrın hırs perdesini, maskeli vicdanını yırtarak bağırsın...

Devamını oku...

İstiklâl Marşımızın Açıklaması

İstiklâl Marşımızın Nesir Cümlelerine Cevrilmesi, Açıklaması

Birinci Kıta

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Açıklaması;

(Ey Milletim sen ) Korkma! Bu şafaklarda (gün batımında göğe vuran kızıllıklarda) yüzen (dalgalanan) al sancak (albayrak) yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden (yurdumun üstünde son aile son ferd kaldıkça)  sönmez ( dalgalanmasına devam eder).

O (bayrak) benim milletimin yıldızıdır. (1-Bahtıdır, talihidir, kaderidir, 2- Sembölüdür. 3- Ulaşılamayacak, dokunulamayacak, alınamayacak yıldızıdır) O daima parlayacakdır. O (bayrak, bayrağın temsil ettiği istiklâl benimdir. O (bayrak, istiklâl ) ancak benim milletimindir (bir başkasının olamaz)

Not:

Korkma hitabıyla başlayan İstiklâl Marşımızın ilk kelimesindeki derin anlamı, beşeri heyecanları İstiklâl Marşımızın yazıldığı gün ve saatlerin Ankara'sını tanıyabildiğimiz kadar kavrayabiliriz. Büyük Atatürk'ün önderliğinde kazanılan İstiklâl Savaşı kaybedilseydi belki de Türk milleti tarih sahnesinden silinecekti. Şafak kelimesi şiirde akşam şafağı anlamındadır. Türk milletinin içinde bulunduğu kötü durumla akşam şafağı arasında benzerlik kurulmuştur. Akşam şafağı, gecenin, karanlığın habercisidir.

Görünen manzara şudurî Sahillerini okyanus dalgalarının döğdüğü vatan topraklarının kale burçlarında okyanus ufkunda gezen gemilerinin serenlerinde dalgalandığı günlerde öğle güneşi gibi parlayan Türk milletinin ve istiklalinin sembolü albayrak,şimdi batan gün misalidir.

Devamını oku...

İSTİKLAL MARŞI 10 KITASI VE SÖZLERİ

 

İSTİKLAL MARŞI 10 KITASI VE SÖZLERİ

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Devamını oku...

f t g m