• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

GLİNKA'LARA YAKIŞIR!

...Bir medeni bünyeleşmenin, bir mânevi orkestrasyonun mahsulü olan kendi sesimize, kendi mûsikimize kulaklarımızı tıkamakla kalmayıp, beğenmediğimizin, beğenilecek şey olmadığını söylüyor, taşlıyor, dişliyor, yerden yere vuruyoruz. Malını kötüleyen satıcının müşterisi olduğunu kim görmüştür? Hatta o mal, rivayet edildiği gibi bozuk, çürük, sakat ve ıskarta olmasa da , en küçük şüphenin, alıcıyı kuşkulandırıp uzaklaştırdığı inkar olunur mu? Nedense, geçmişimizi kötülemek çilesine mahkûm edileli beri Tih sahrasına düşmüş yolcular gibi, bir dalâlet çemberinin fâsit dairesi içinde, dolap çevirip bostan sulayan mahlûklar misâli dönüp duruyoruz

Ne ki, oldu olası bu çemberi yarıp dışına fırlamış olanlar da eksik değildir. Biz, hazıra konmuş bir mirasyedi gafleti ile öz değerlerimizi har vurup harman savururken, bu nisyan olanları her zaman çileden çıkarmış ve çıkarmaktadır. Deryakaptanı Hacı Vesim Paşazâde Mustafa Lûtfi El-mevlevi, eski devrin şark ve garp irfanına aynı ölçüde tasarruf eden münevverlerindendir. Henüz genç bir galatasaraylı iken, günlerden bir gün, Yenikapı Mevlevihanesine gider ve beraberinde bulunan bir arkadaşıyle birlikte misafir maksûresinden mukabele yi takibe başlar. Ateş arayan pervaneler gibi çark vura vura semâ eden mevleviler tennure açarken, mutrib de, değil insanları, eşyayı bile vecde getiren terennümüne başlar. Fakat iki arkadaş, okunan âyinin makamını kestirememişlerdir; yavaş sesle konuşurlar.

Tam bu sırada, aynı maksûrede bulunan bir ecnebi, temiz bir fransızca ile: - Beyler, der, konuşmak için bahçedeki ağaçların altı daha musaittir.

Bu haklı ihtar, her iki genci de utançtan eritir ve mukabelenin sonunda, dergâhtan yarı sarhoş, ayrılmakta olan bu zatın arkasından yürüyerek hem tanışmak, hem de özür dilemek üzre yanına sokulurlar. Hâlâ huşû içinde hâlâ kendine gelememiş olan yabancı misafir, kim olduğunu soran Lûtfi Beye: "ben Glinka.." der ve ilâve eder. "Konuşmanıza müdahale ettiğim için asıl ben özür dilerim. Ne yapayım ki o sırada nefes alınmasına bile tahammül edemiyecek bir halde idim. Ben yalnız Rus mûsikisini değil, bütün dünya seslerini biliyorum. Ama sizinki kemâlin de üstüne çıkmış bulunuyor. Öyle bir an oldu ki az daha, fırlatıp kendimi aşağı atacaktım.

Semâ'ın şiirin ve mûsikinin imtizacından taşan vecd ile dünyasını değiştirircesine sermest olan bu büyük Rus şairi Fedor Nikolaywich Glinka, Rus mûsikisi tarihinin akışına hükmederek, ona yeni bir istikamet vermesini bilmiş olan İvanovich Glinka'nın amcazâdesidir ki. Dünya kültür ve sanat merkezlerinin feyziyle beslenip zengin ve mukayeseli bir malzemeye sahip olmuş bahtiyarlar kafilesindendir.

Bügün, Mesnevihânları, na'thânları, mutripleri, semâzenleri, neyzenleri, kudümzenleri, âdâbı ve erkânı ile mukabele yapılan bir mevlevihane yok. İnsanoğlunu, yıkıcı, kaba ve sakar duygularından soyup vecd ve imân ile giydirecek o muhteşem ve lâhûti seslerin dinlenir olduğu bir maksûre de yok. Hoş olsa da bu cehâletimiz ve bu gafletimiz ile oraya çıkmak bize değil, Glinka'lara yakışır.

Kaynak: 23/02/1957 - Milli Kültür Meseleleri Ve Maârif Dâvâmız / Samiha AYVERDİ

f t g m