• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Ahlat Emir Bayındır Kümbeti: Dünyadaki iki örnekten biri

Bitlis'in Ahlat ilçesi İkikubbe Mahalle'sinde bulunan Emir Bayındır Kümbeti'nin dünyada 2 örnekten birisi olduğu belirtildi.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Rahmi Tekin, Anadolu Türk mimarisine, mimar ve taşçı yetiştirmiş önemli bir kaynak olarak bilinen Ahlat'ın, tarihte mimarlarıyla da ünlü bir kent olduğunu belirtti. Tarihte Ahlat'ın ilim, irfan ve sanat merkezi olarak tanındığını anlatan Tekin, sanatkarları ancak yaptıkları eserlere isimlerini yazarak atmış oldukları imzalarla tanıyabildiklerini söyledi. Tercan'daki Mama Hatun Türbesi'nin, Divriği Ulu Camii'ni, Konya, Aksaray, Kayseri arasındaki Karatay Hanı'nı yapanların Ahlat'lı mimarlar olduğunu ifade eden Rahmi Tekin "Özellikle mezar ve türbe mimarisinde çok değişik türde örnekler vermiş bir yapı geleneğini yaşamaya devam ettirmiştir. İlçede bulunan Emir Bayındır Kümbeti ise Ahlat'ın en orijinal kümbetlerinden birisidir.

Devamını oku...

MÜZİK VE MİMARLIK

Müzk ve Mimari Senkronu

Müzik insan yaşamına ne zaman ve nasıl girmiştir ? Bunu kimse kesinlikle bilemeyecektir belki de.. Ama bu girişin konuşmadan önce olduğunu düşünmek akla aykırı değildir. Mağaralarda yaşayan ilkel insanlar, müzik sesi verebilecek bazı ses kaynaklarını tanıyor olmalıdırlar. Örneğin esen rüzgarın bataklıktaki kırık kamışlarda çıkardığı sesi duymuş ve böyle bir kamışa kendisi üfleyerek ses çıkarmaya çalışmış olabilirler. Veya mağarada sevinç ya da üzüntülerini belirtmek için çıkardıkları sesler onlara ilk müzik duygusunu vermiş olabilir. Ya da daha sonraları gerilmiş bir kirişin çıkardığı sesler ilgilerini çekmiş olabilir. Bunların hangisinin daha etkin olduğunu belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama, müzik duygusunu verebilmek için frekansları farklı seslerin duyulması gerektiğini biliyoruz.

Herhangi bir sesi duyan ya da çıkaran ilkel insanın bunun ardından gelecek ya da onunla birlikte duyulacak ve hoşa giden bir duygu uyandıracak sesleri aramış olduğu ve bunu bir yolla elde etmiş olduğundan kuşku yoktur.Burada müzik adına küçük bir açıklama yapalım; kulağımızın duyduğu seslerin tümünü müziğinde kullanan hiçbir ulus yoktur. Her ulus ya da kavim bu işitme bölgesinde kendine göre bazı seçimler yapmış ve o sesleri ya da ses dizilerini kullanmıştır. İki nota arasının, yani sekizlinin değişik biçimde ve sayıda bölünmelerinden oluşan genel diziler içinde klasik çok sesli müziğin kabulü on iki eşit aralıktan oluşan tanpere dediğimiz dizidir. Bizim müziğimiz ise eşit olmayan aralıklardan meydana gelen yirmi dörtlü bir dizi kullanmaktadır. Yapılan analizler bu dizinin doğal seslere ve dizilere çok daha uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu sonucun ispatı niteliğinde şöyle bir deney yapılmıştır. Piyano gibi sabit aralıklı tanpere bir ses eşliği olmaksızın yapılan keman gibi eşiksiz sazların icralarında kemancıların eşit aralıklı diziyi değil doğal diziyi kullandığı görülmüştür. Serbest icra yapan insan sesi de aynı davranışı sergilemektedir.

Devamını oku...

ANADOLU TÜRK MİMARİSİ

Genel Bakış

Türklerin çok değişik coğrafi koşullar, değişik kültür çevreleri içinde, uzun zaman aralığında oluşturduğu mimari eserler söz konusu edildiğinde, Anadolu Türk Mimarisine özel bir yer ayırmak gerekir. Yakın zamana kadar, Anadolu Türk sanatı ve mimarisi konusunda araştırma yapanların büyük bir bölümü, bazı önyargılarla bu sanatı ve mimariyi İslam sanatı çerçevesi içinde sınırlı bir yere oturtuyor, oluşumunda katkısı olan öğeleri bu genel çerçeve içinde açıklamaya çalışıyorlardı. Bu tür yaklaşımların başlıca nedeni, Türk sanatı üstüne özgül araştırmaların sınırlı oluşu kadar, araştırmacıların önyargılarından da gelmekteydi. Oysa bugün aynı konuda oldukça yoğun çalışmalar yapılmakta,

Türklerin sistemli bir gelişme sonucunda ortaya koydukları Anadolu Türk mimarisinin özgün karakteri açık bir biçimde belirlenerek, daha sağlam genel yargılara varılabilmektedir. Özellikle Türk araştırmacılar bir yandan ayrıntılarına kadar mimari ürünleri geniş yığınlara tanıtmaya çalışmakta, basamak niteliğindeki eserleri gün ışığına çıkarmaktadırlar. Bu tür malzemenin yanı sıra, eserlerin o ortamın siyasal, ekonomik ve sosyal yapısını da belirleyen çalışmaların sürdürülmesi sevindiricidir. Bu girişimler, mimariyi toplumdan soyutlayarak, yalnız biçimsel gelişmelerine yaslanarak yargılarda bulunmayı önlemekte daha sağlam noktalara ulaşma olanaklarını çoğaltmaktadır.

Öte yandan daha düne kadar genellikle tek tek eserler üzerinde dururken, bugün konuya daha büyük ölçekte yaklaşılmakta örneğin, eski bir kentten bu kentin en yalın evine kadar uzanan bir bütünlük duygusu içinde yapılan değerlendirmeler dikkati çekmektedir. Ayrıca Türk Kenti- Türk Evi de yalnız fiziksel görüntüsü içinde düşünülmemekte, oluşumundaki siyasal, ekonomik, sosyal yapıyla birlikte verilmeye çalışılmaktadır. Bu da önemli bir gelişme, tarihi çevreyi bir bütün olarak görme aşamasıdır.

11. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu’da yoğun biçimde yerleşmeye başlayan Türkler, kısa zamanda İslam dininin ve kendi toplum yapılarının gereklerine uygun bir mimari ortamın yaratılmasına çalışmışlardır. Kuşkusuz Anadolu ilk kez 11. yüzyılın ikinci yarısında Müslüman topluluklarla karşılaşmıyordu. Özellikle Güneydoğu Anadolu da daha 7. yüzyılın sonlarında birçok eski kent, Müslümanlığın yaygınlık kazandığı önemli yerleşme merkezleri durumuna gelmiştir. Ancak Bizans İmparatorluğu’nun topraklarını daraltarak batıya doğru ilerleyen Türkler, Hıristiyan dünyasının mimari geleneklerine ve isteklerine karşılık, İslam dininin getirdiklerini yerleştirmeye çalışmışlardır. Kısa sürede çeşitli yerleşme merkezleri; başta cami olmak üzere türbe, medrese ve zaviye gibi dinsel amaçları ağır basan yapılarla donanmıştır. Bunun yanı sıra Türkler’in daha önce Anadolu dışındayken özellikle üzerinde durdukları askeri ve sivil yapılar da dinsel yapılarla birlikte oluşmuş, Anadolu yeni bir görünüm kazanmıştır.

Devamını oku...

BÜYÜK SELÇUKLU MİMARLIĞI

Gazneli ve Karahanlı geleneklerinin izlerini taşıyan Selçuklu sanatının ilk özgün mimarlık örnekleri medreselerdir. Orta avlulu ve dört eyvanlı şemanın uygulandığı bu medreselerde dershanenin yanı sıra öğrenci ve öğretmenlerin kaldığı hücrelerle yemekhane gibi mekânlar vardı. Aynı mimarlık anlayışından yola çıkarak geliştirilen mescidi cumaların tipik özellikleri dikdörtgen biçimli bir avlu, bu avlunun çevresini saran revaklar ve her kenarın ortasında yer alan eyvanlardı. Once lafa han’da, daha sonra Gülpayegün, Gazvin, Zevvare, Ardistan gibi şehirlerde inşa edilen bu tip camilerde ana eyvanla mihrap arasındaki bölümü bir kubbe kaplıyordu.

Selçukluların İslam mimarlığına kazandırdığı bir başka önemli yapı tipi sultanlar, emirler ve büyük devlet adamları için yapılmış anıtsal mezarlardır. Türkistan ve İran’da örneklerine rastlanan bu mezarlar, kümbetler ve kubbeli türbeler olmak üzere iki gruba ayrılır.

Büyük çadırlara benzeyen ve genellikle tuğladan yapılan kümbetler plan olarak kare, çokgen yahut dairesel biçimliydi. İki katlı olan ve çoğunda bir mihrap bulunan kümbetlerin üzeri kubbeyle veya içten kubbe, dıştan koni ve bazen piramit biçimli külahla örtülüydü. En ilginç Selçuklu kümbetleri arasında Meşhed’deki Kümbeti Radkün, Horasan’daki Kümbeti Kişmar, Meraga’daki kumbeti Kırmız ve Gürgen’deki Kümbeti Kabus sayılabilir. Plan olarak kare biçimli olan türbelerde kaidenin üstünde kemerli bir galeri yer alıyordu. Çatı ise yüksek bir kasnağa oturtulmuş bir kubbe biçimindeydi. Selçuklu türbelerinin en güzel örneklerinin başında Merv’deki Sultan Sencer Türbesi, Damgan’da ki Kırkkızlar Türbesi ve Tua’taki Gazali Türbesi gelir.

Devamını oku...

ULUSAL MİMARİMİZİN OLUŞUMU

Doç. Dr. Eser GÜLTEKİN

ULUSAL MİMARİNİN OLUŞUMUNDAKİ FAKTÖRLER

I. Ulusal Mimari Dönemi: 1927-1939


1.1.1. Genel Durum: 1
1.1.2. İdeolojik Arka Plan: 3
1.1.3. Mimari Özellikler: 4
1.1.4. Sonuç: 6
1.2. Modernizm: 1927 – 1939: 7
1.2.1. Genel Durum: 7
1.2.2. İdeolojik Arka Plan: 9
1.2.3. Mimari Özellikler: 9
1.2.4. Sonuç: 11


II. Ulusal Mimari: 1939 – 1950:

1.3.1. Genel Durum: 11
1.3.2. İdeolojik Arka Plan: 12
1.3.3. Mimari Özellikler: 13
1.3.3.1. Ulusal ve Yerli: 14
1.3.3.1.1. Yabancı Mimar Sorunu: 14
1.3.3.1.2. Milli Mimari Semineri: 15
1.3.3.2. Nostaljik ve Yenilemeci 17
1.3.3.3. Akademik ve Anıtsal 17
1.3.3.4. Popülist ve Yerli 19
1.3.4. Sonuç: 19


1. II. ULUSAL MİMARİNİN OLUŞUMUNDAKİ FAKTÖRLER


“İşte Cumhuriyet dönemi mimarlığının kuruluşunu bu ekonomik bağlam içinde ve çağdaş düşünce normlarını ve kavramlarını kendisi için yeniden üretmiş bir ideoloji çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir....” (Afife Batur, “Cumhuriyet Döneminde Türk Mimarlığı”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, sf. 1383, İletişim Yayınları)

Prof. Dr. Afife Batur’un da belirttiği gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan mimari gelişmeleri anlamak için öncelikle o dönemin ekonomik ve ideolojik bağlamını incelemek gerekir. Bu çalışmanın konusu olan II. Ulusal Mimarinin oluşumuda böylesi bir bakış açısı ile ele alınacaktır. Ayrıca II. Ulusal Mimariyi tarihsel olarak önceleyen ve I. Ulusal Mimari dönemi ve 1927 – 1939 arası Modernist dönemde tarihsel arka plan olarak kapsama dahil edilecektir.

Devamını oku...

f t g m