• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

Sultan Ahmet Camii

SULTANAHMET CAMİİ 

Camii İstanbul’da bugünkü Sultanahmet semtinde bulunmaktadır. I. Ahmet’in yaptırdığı camii, medrese, türbe, arasta, dükkanlar, hamam, darüşşifa, imaret ve üç sebilden oluşmaktadır.

MEDRESE;

Bir küKülliye olan Sultanahmet’in Ayasofya yönüne bakan kesiminde, dış avlunun kuzeydoğu köşesinde medrese bulunur. Klasik plana sahip bir yapıdır. Orta avluda revaklarla çevrili odalar yer alır. I. Ahmet’in medresenin yanında bulunan türbesi yapılar topluluğunun bitiminden sonra yapılmıştır. Türbenin sedef kakmalı kapısı bir sanat eseridir. Türbede I. Ahmet’ten başka, çocukları II. Osman, IV. Murat, eşi Mahpeyker Kösem Sultan ile toplam 36 sanduka vardır.
ARASTA;

Arasta caminin kıble duvarının ilerisinde, doğu-batı doğrultusunda, üzeri açık bir yolla bunun iki yanındaki tonozlu dükkan sıralarından oluşur. O da külliyenin bütün yapıları gibi Bizans dönemine ait büyük saray’ın kalıntıları üstünde kurulmuştur. Batı ucuna yakın bir yerde 1933’te başlanan kazılarda ortaya çıkan bu saraydan kalma büyük taban mozaiği duvarla çevrilip üzeri kapatılarak korumaya alınmıştır. Başka kazılarda ele geçen mozaiklerin de öbür dükkan hücrelerine konmasıyla burası mozaik müzesi haline getirilmiştir. Daha sonra onarılan dükkanların doğu ucu da bugün turistik bir çarşıdır. Varlığı kayıtlardan bilinen külliye hamamının, arastanın batı ucundaki kalıntı olduğu sanılmaktadır.


DARÜŞŞİFA;

Mutfak, kiler ve fırın yapılarından oluşan imaret ile bitişiğinde bir de hamamı bulunan darüşşifa ikinci bir grup halinde Sultanahmet Meydanı’nın batı ucunda, bugün Marmara Üniversitesi Rektörlüğü (eskiden Mekteb-i Sanayi) olan yapının arkasındadır. Bu yapılar, 19. yüzyılın sonlarında sanayi mektebi yapılırken kısmen yıkılmış, günümüze ancak mutfak ulaşabilmiştir. Günümüzde bu yapılar değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Kayıtlardan darüşşifanın da bir avlu çevresindeki revaklarla bunların arkasındaki hücrelerden kurulu olduğu anlaşılmaktadır. 

SEBİL;

Külliyedeki üç sebilden ikisi cami dış avlusunun Sultanahmet Meydanı’na açılan kapılarının yanında, biride arastanın doğu acundadır. Külliyedeki dört sebilden sadece 3’ü günümüze ulaşabilmiştir.

ŞADIRVAN;

Avlunun ortasında 6 mermer sütuna oturan ince yapılı bir şadırvan yer alır. Şadırvanın kemerleri lale ve karanfil motifleriyle süslüdür. Süleymaniye Camisi avlusundaki gibi, abdest almak için değil fıskiyeli bir havuz mahiyetinde olup şadırvan geleneğini sürdüren bir elemandır.

ABDEST MUSLUKLARI;


Dört yanı revaklı şadırvan avlusunun dış avluya bakan iki yan duvarıyla, caminin iki katlı revaklarla zenginleştirilmiş yan duvarlarının üstünde, zemin hizasında abdest muslukları sıralanmıştır. İkisi iç avlunun dış köşelerinde, dördü de cami kütlesinin köşelerinde yer alan minarelerin ilk ikisi ikişer, öbürleri üçer şerefelidir.

HÜNKAR KASRI;

Caminin özgün yapılarından biri de bağımsız bir görünüme sahip olan hünkar kasrıdır. Hünkar kasrı mihrap duvarının doğu köşesindeki hünkar mahfiline revaklı bir geçitle bağlanır. 17. yüzyıla kadar caminin bağımsız bir bölümü olarak kullanılmıştır. Son olarak 1963’te onarımdan geçirilmiştir. Burası bugün halı müzesi olarak kullanılmaktadır. Caminin bodrumunda da kilim ve düz yaygılar müzesi açılmıştır.

HÜNKAR MAHFİLİ;

Caminin sol köşesinde hünkar mahfili bulunmaktadır. Bu mahfilin yanında Sultan Ahmet’in çilehanesi vardır. Hünkar mahfiline camiden girildiği gibi kasrı hümayundan da girilir. 1822 yılında yeniçeri isyanında devlet adamları bu mahfelde geceli gündüzlü toplantılar yapmışlardır. Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılması kararı burada alınmış, Sancak-ı Şerif de camiye getirilerek karar tatbik edilmiştir.

SULTANAHMET CAMİNİN TARİHİ VE ÖZELLİKLERİ:

Caminin bulunduğu meydan Bizans döneminde hipodrom, Osmanlı döneminde Atmeydanı adını taşıyordu. Bugün caminin bulunduğu alanın bir bölümü, Bizans büyük sarayının kalıntıları üstüne yükselmektedir. Osmanlı döneminde aynı alanın üzerinde Sokullu Mehmet paşanın yaptırdığı saray ve birkaç ahşap konak vardı. I. Ahmet caminin yapımına karar verince, bu yapılar yıktırıldı ve büyük bir alan ortaya çıkarıldı. Yapının mimarlığına Sedefkar Mehmed ağa getirildi. 1609’da I. Ahmet’in de katıldığı bir törenle caminin temeli atıldı. Gerçekte bir külliye olan yapı, 1616’da I. Ahmet ce ibadete açıldıysa da tamamlanması I.Ahmet’in ölümünden sonra 1617’de tamamlandı. Temel kazma töreninde kullanılan güvez kadife saplı gümüş örgelerle süslü kazma, şimdi Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Mimar Sedefkar Mehmed Ağa yapılar topluluğunun planını, Mimar Sinan’ın klasik mimarlık biçemini bağlı kalmakla birlikte kimi yeniliklerde getirmiştir. Cami merkezde yer aldı. Ayasofya’nın tam karşısında yer aldığı için en az onun kadar görkemli olmasına özen gösterildi. Özellikle iç süslemeleriyle çinileriyle göz kamaştırıcı bir görünüme büründü.  Duvarlarla çevrili bir dış avlunun içinde yer alan cami, her ikisi de kareye yakın planlı bir ibadet mekanı ile şadırvan avlusundan oluşur. İbadet mekanını örten 22 m çapındaki orta kubbe dört yandan yarım kubbelerle çevrilmiş, boş kalan dört köşeye de birer küçük kubbe getirilerek tam bir merkezi plan şeması oluşturulmuştur. Büyük kubbeyi taşıyan kemerlerin oturduğu daire kesitli dört fil ayağı dilimli yapılarak kalınlık etkisinin azaltılmasına çalışılmıştır. Kubbeye geçiş büyük pandantiflerle sağlanmıştır. Caminin duvarları, ikinci pencere sırasına kadar mavi rengin egemen olduğu çinilerle kaplıdır. Duvarların ve fil ayaklarının yarıdan yukarısı, kemerlerin, pandantiflerin, yarım kubbelerin ve büyük kubbenin içi gene mavi ağırlıklı kalem işleriyle bezenmiştir. Zamanla bozulan bu kalem işleri gene de eski özelliklerini korur. Bu yüzden cami özellikle Avruplılar arasında Mavi Cami yani “Blue Mosque” olarak bilinir. Ana mekan 64*72 m , yükseklik 43 m ,kubbe 33.6 m ’dir. Ana kubbe, 5 m çapında yivli dört sütuna ve yanlarda sivri kemerlerin taşıdığı yarım kubbelere oturur. Aşağıdan yukarıya beş sıra olarak istiflenen 260 yuvarlak kemerli pencere, yapıya büyük bir hafiflik ve hiçbir camide görülmeyen bir ışık sağlar. Tüm duvarlar ağırlıkta mavi-beyaz, firuze, yeşil İznik çinileriyle kaplıdır. İnşaat defterlerine göre, burada 21 043 çini kullanılmıştır. Çinilerde ki motifler sayılamayacak kadar çoktur. Caminin mermerle kaplı iç avlusuna merdivenli üç kapıdan girilir. Bu kapılar bronzdandır.  Son cemaat yeriyle birlikte iç avluyu 26 sütunlu 30 küçük kubbe örter. Caminin önü ve iki yanı, geniş bir dış avlu ile çevrilidir. Çevresi pencereli bir duvarla kuşatılan bu dış avluya, üçü cepheden olmak üzere sekiz kapıdan girilir.  Caminin mimarı aynı zamanda bir Sedefkar olduğu için, mermer mimberi ve işlemeli mermer mihrabı ile sol köşede yer alan hünkar mahfili zengin sedef süslemelerle bezelidir. Mihrabın iç kesimi çok güzel çiçek motifli çinilerle kaplıdır. Mimber altın yaldızlı, kabartmalı ve geometrik geçmelidir. Hünkar mahfili de sedef kakmalı kapısıyla eşsiz bir eserdir. Sedef işleri mimarın kendisi tarafından yapılmıştır. Caminin celi yazıları bir pirinç tanesi üzerine fatiha yazacak kadar ince yazmaktaki yetkisinden dolayı, dönemin ünlü hattatı Kasım Gubari tarafından yazılmıştır. Sultanahmet camisinin en önemli özelliklerinden biriside 6 minareli oluşudur. Minareler ana yapıyla iç avluyu birbirine bağlayan öğeler olarak kullanılmıştır. Bir efsaneye göre dönemin padişahı I. Ahmet, başta minareleri altından yaptırmak istemiştir. Ama kaplamada kullanılacak olan altının değeri padişahın bütçesini fazlasıyla aşınca, caminin mimarı Sedefkar Mehmet Ağa bu emri güya yanlış işiterek, "altın" sözcüğünden "altı" yaparak, camiyi 6 minareli inşa ettirmiştir.  Avlunun dış köşelerindeki iki minare iki şerefeli, caminin dört köşesinde yer alan dört minare, üç şerefelidir. Toplam 16 şerefeli olup, bu sultan Ahmet’in 16. Osmanlı padişahı olduğunu göstermektedir.Avlunun batı girişinde, demirden ağır bir kordon bulunmaktadır. Bu kordon avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmaması için eğmesini gerektiriyordu. Bu, padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylemdi.Sultanahmet külliyesi, İstanbul’da Fatih ve Süleymaniye külliyeleri kadar olmasa da büyükçe bir yapılar topluluğudur. Onlardan en büyük farkı ise yapılarının düzgün ya da simetrik bir plana göre konumlandırılmayıp daha çok belli gruplar halinde bir araya getirilmiş olmasıdır. Büyük olasılıkla, külliyenin var olan bir mahalle dokusunun içinde yer alması bu sonucu doğurmuştur.Sultanahmet Camisi, bu görünüşü ile Türk camilerinin klasik örneği olan şehzade camisine ait planın daha büyük bir ölçüde uygulanmasıyla yapılmıştır. Mehmet ağa, Şehzade Camisinin planını almakla, dış kompozisyon bakımından ana çizgileri ile klasik örnek dışına çıkamamış, fakat yapının iç kısmına yeni ve orijinal bir anlam kazandırabilmiştir. Nitekim orta kubbenin taşınması iç kısımda daha başarılıdır. Büyük kubbeyi taşıyan dört sivri kemerle dört pandantif ve onları omuzlayan silindir şeklindeki dört kalın sütun ölçü ve çap bakımından Türk mimarlığının ince ve olgun zevkinin güzel bir örneğini verir.

SULTANAHMET'İN DIŞ AVLUSUNDA, BİRİNCİ KAPININ ALTINDA BULUNAN SEBİL KİTABESİ

Içen abdan dari-naim içre mesrur ola, Yazilub amali-hüsnü deftere medtur ola Camii Han Ahmed'in banii ala mesrebi, Hazreti Mimarbaşı ahreti mamur ola. Kim Muhammed anin nam-u Ali himmeti, Itti bu rana binayı hasredek mashur ola olmamıştır dahi olmaz böyle Ali bina, Bir eser konmuştur ki, kim dembedem mezkur ola.

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESIYLE:


Bu sudan içen, nimetler yurdu olan cennete kavuşsun mutlu olsun. Yaptığı güzel işler deftere satır satır yazılsın. Yüksek Ahlakı kendisine huy edenin, Han Ahmed'in camiini yapan, Yüce mimarbaşının sonu da iyi olsun. Bu ulu mimarbaşının kutlu adi Mehmed'dir.

Dünya durdukça ünü her tarafa yayılsın diye, bu güzel, göz alıcı yapan odur. Bu büyük eserin benzeri yoktur ve olmayacaktır. Bu eser, her zaman övgüyle konuşulsun, dillerden düşmesin diye yapılmıştır. SULTANAHMET nurlu elleri Sedefkar Mehmed Aga'nın indirmiş yeryüzüne ışık-cismi. Eli öpülesi o dehanın Mehyalatla yazılsın ismi. Bir eser vermiş ki o sanat güneşi, orda mevsim yıl boyunca bahar… Bulunmaz dünyada bir eşi Maya'lardan Mısır'a Çin'e kadar Kubbeleri bir tomurcuk bahçesi, kat kat. Her sabah açar… Duvarları taş değil, sanki kanat, her gece uçar… Altı füzesiyle gökyüzünde dolaşır Sultanahmet. Gökkuşağını o toplar, o dağıtır Dünyaya demet demet. Sonsuz mevilerde ak güvercin, akvaryum renginde bir rüya… Böyle bir güzellik gördüğü için Mutludur dünya...     

f t g m