• Millî Kültür

  • Millî Kültür

  • Kültür, milli; medeniyet, milletler arasıdır.

  • "Medeniyet gül alıp gül satmak, gülü gül ile tartmaktır. Ömer Özercan

Copyright 2024 - Custom text here

HİKÂYE

HİKÂYE

"Hikâye”. Türk kültür tarihinde en azından bin yıllık geçmişe sahip  giderek zenginleşen bir mânâ çemberi içinde,    hem kelime hem de kavram olarak  kullanılan “hikaye”  kelimesi,  Arapçadaki   “hakave” kökünden    gelmektedir.

İngiliz  edebiyatında  “ Story”,  Fransızcada “ histoire” , Almancada “Geshichte” olarak  kullanılan  hikaye, yaşanmış  veya yaşanabilecek  şekilde  tasarlanmış  olayları,  kişilere  bağlı  olarak  belli  bir  yer  ve  zaman içinde   anlatan   türdür.

ÖZELLİKLERİ

1-   Olay, kişi, yer ve  zaman  unsurlarından  oluşur.
2-   Olay  ve  kişiler  gerçeğe  uygundur.
3 -  Yaşanılan  yer  ve  zaman  bellidir.
4-  Mekân tasvirleri  ile  kahramanların  ruhsal  ve  kişisel  özelliklerine  yer  verilir.
5-  Ele alınan  bir  olay  ya da  durum  serim,  düğüm  ve  çözüm  planına  uygun  işlenerek  sonuçlandırılır.
6-  Açık,  sade ve  akıcı  bir  dil  kullanılır.

Devamını oku...

Türk Ve Dünya Edebiyatında Hikaye Türünün Tarihi Gelişimi Ve Önemli Temsilcileri

İlk  Çağ  Anadolusu’nda   masal,  ve  tarihi  olayları  anlatan   eserlerle  oluşmuştur.  Orta  Çağ’da  özellikle  Hindistan’da  “Binbir  Gece  Masalları”  sağlam  bir  hikaye  geleneğinin  varlığını  bildirmektedir.  Bu  gelenek,  Arapça’dan yapılan  çevirilerle  Avrupa’ya   masal,  efsane,  rivayetler  şekliyle  yayılmıştır.

      Batı dünyasında hikâyeye  bugünkü  anlamda  ilk edebi  kimlik  kazandıran,  İtalyan  yazar   Boccacio’dur.  XVI.  Yüzyılda yazdığı  “Decameron”  adlı  eseriyle  ilk  hikâye  örneğini  vermiştir. XVIII . yüzyılda Voltaire  bunu geliştirir.  Rönesans’ın   etkisiyle  de  XIX. Yüzyıl  edebiyatının  en yaygın  türü  olmuştur. Alphonse   Daudet ve Guy  de Maupassant  gibi Fransız  yazarlar bu türün güzel  örneklerini  vermişlerdir. İngiliz  edebiyatında  Stevenson,  Rudyard  Kipling  önemli  eserler  vermişlerir.

    Daha  sonraları Mark Twain , John   Stainbeck ,  Anton   Çehov  gibi  sanatçılar  mizahi  hikâyeleriyle  bu  alanda  ün  kazanmışlardır.

     Bizde,  destanlar,   halk  hikâyeleri ,  ve  masallarla  eski bir  temeli  olan  bu  tür,  XIV. ve  XV. Yüzyıl-da  “Dede  Korkut  Hikâyeleri”  ile   çağdaş  hikâye  tekniğine  yaklaşmıştır.

     XIX. yüzyılda  Tanzimat’la  gelen  yeniliklerle  birlikte Emin Nihat  on iki parçadan  oluşan Müsameretname “ adlı eseriyle ilk  denemesini  yazar  Ancak bu hikâyeler  “Binbir  Gece  Masalları”nı hatırlatır niteliktedir. Bugünkü  anlamda  ilk  hikâye    örneğini Ahmet  Mithat  Efendi  “Letâif-i   Rivayât  (söylenegelen  güzel   şeyler)  adlı  eserini  yazarak  vermiş;  “Kısadan  Hisse”  ile bu  türü  geliştirmiş, Sami  Paşazade  Sezai : “Küçük  Şeyler”  adlı  eseriyle  modern  hikâyeyi  oluşturmuştur. 

    Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi hikâye geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi.

Devamını oku...

UYANIŞ VE DİRİLME

Aytmatov’un yakın arkadaşı Prof. Dr. Tevfik İsmail’in de belirttiği gibi, Aytmatov’u dünya çapında şöhret yapan faktörlerin başında, kitaplarını çok büyük bir coğrafyada konuşulan ve dönemin edebî mahfillerinde etki uyandıran Rusça ile yazmış olmasıdır. Eğer romanlarını Kırgız Türkçesi ile yazsaydı, bugünkü Aytmatov olmayabilirdi.


Bir yanı ile sisteme eklemliymiş gibi görünse de, Aytmatov’un hemen bütün romanlarında kimlik arayışının/köklerle yeniden buluşmanın, satır aralarına gizlenmiş edebî, estetik çığlığını duymak mümkündür.

Olanı anlatır Aytmatov. Cemiyete tutulan ayna gibi gerçeği yansıtır. Mankurtlaştırmaya karşı çıktığı kadar, kendiliğinden/gönüllü olarak mankurtlaşmaya (güdülmeye müsait mizaca, pasifliğe) de karşı çıkar. Dirilmeye, uyanmaya, aktif olmaya çağırır insanı. Töresine, örfüne, geleneğine ve geleceğine sahip çıkmasını ister.
Yazar, kendi eserinden beyazperdeye aktarılan ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminde başrol oyuncusunun ulu dağlara karşı öyle bir ‘Asyaaaa!’ diye höykürmesi var ki. Bu çığlık bütün o coğrafyanın/o yaslı diyarın yüreğinden; yüzyıllık, bin yıllık yaşantısından fışkıran bir sestir. Şark’ı sarsan bu sayha, filmin Asya isimli kadın oyuncusu vasıtasıyla, bütün bir ‘Asya’ya/Avrasya’ya sesleniştir. Uyanma ve dirilme çağrısıdır. Bir aşkın yoğun lirizmi içinde, koca bir kıtayı özdeşleştirmek, ancak Aytmatov’a yakışan bir ustalıktır.

Aytmatov, aslında ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’a ait bir bölüm iken, yasak olduğu için kullanılamayan ve daha sonra ‘Cengiz Han’ a Küsen Bulut’ ismi ile yayınlanan kitabında hürriyetsiz ve kuşatılmış insan trajedilerinin en bâkir fotoğrafını çizer. İstasyondan bir tren geçimi sürede, eşini ve çocuğunu görebilmeyi çılgınca arzulayan adamın destanlık hikayesidir bu. Bir Aytmatov klasiği…

Özetlersek, kitapları bütün dünyada hayranlık duyularak okunan Cengiz Aytmatov, lirik, mitolojik ve kozmik unsurlar taşıyan seçkin, çarpıcı eserleriyle olağanüstü bir yazar, bir fikir adamı ve çağdaş bir bilgedir. Fikir ve edebiyat dünyasının, önünde saygıyla eğileceği bir yazar. Yüzyılın tartışmasız en güçlü yazarı.

MANKURTİZM KAVRAMI

MANKURTİZM KAVRAMI

Cengiz Aytmatov’un, bir Kırgız efsanesinden esinlenerek dünya edebiyat literatürüne kazandırdığı ‘mankurt’ ve ‘mankurtizm’ kavramı bütün dillerde aynen kullanılmaktadır.

Sistemin baskısı ya da insanın kendi özüne yabancılaşması neticesinde şahsiyetini ve sosyal/kültürel hafızasını kaybetmesini; zihnî yönden köleleşmesini çarpıcı bir şekilde izah eden mankurtizm, Beyaz Gemi’de, Gün Uzar Yüzyıl Olur’da, Cengiz Han’a Küsen Bulut’ta, Dişi Kurdun Rüyaları’nda ve diğer romanlarda da kullanılır.

Şüphesiz bu kavramı doğuran, o coğrafyanın sert ve acımasız sosyal yapısıdır.

Efsane ve mitik unsurlara da romanlarında sıkça yer veren Cengiz Aytmatov, son romanı ‘Kassandra Damgası’nda bir Yunan efsanesinden yola çıkarak, dizginsiz teknoloji ile azgın genetik mühendisliğine ağır eleştiriler yöneltiyor. Uzayda insan embriyonu üzerinde araştırmalar yapan bir bilim adamı aracılığıyla, kötülükler yüzyılını yergili bir dille tahlil ediyor.

Söz konusu efsaneye göre, bazı embriyonlar (minicik insan taslakları-cenin) yeryüzündeki kötülükleri önceden sezerek, doğmak, bu felaketler dünyasında yaşamak istemiyor. Bunun belirtisi olarak annenin alnında bir ter taneciği oluşuyor. Buna da Kassandra Damgası deniyor. Aytmatov böylece etik kaygılar taşıyan evrensel bir eleştiriyi dünyanın ve insanlığın gündemine getiriyor.

Eserin kahramanı vasıtasıyla şu tespitleri yapıyor Aytmatov:

‘Yeryüzünde silah durmadan artıyor. Her yerde herkes silahlanmak istiyor. Hamile kadınların yüzündeki Kassandra Damgası, yeryüzünde doğan her kişi için en az yüz tane dom dom kurşunu üretildiğinin, şimdiden onların kaderine ölmek ve öldürmek yazıldığının işareti değil mi? Ana rahmindeki Kassandra embriyonları da sessizce bunu haykırmıyor mu?"

Böylece yeni yüzyılın, yeni bin yılın en korkunç yönünü oluşturan ‘genetik tehlikeye’ dikkat çekiliyor. İnsanın, fizik çevresi ve metafiziği ile hiç bu kadar şiddete maruz kalmadığı vurgulanıyor. Kurtuluş için çıkış yolları öneriliyor.

Aytmatov’un bütün bu özgün ve üstün yönlerini vurgulamakla birlikte, gerek ona, gerekse meslektaşı Takavi Aktanov’a (Aytmatov’un romanlarıyla benzerlikler taşıyan ‘Boran’ın yazarı) yöneltilen bir eleştiri var. O da, merkezî hükümetin yazarlar için biçtiği, ‘görünüşte milliyetçi, muhtevada sosyalist’ gömleğini giymiş olmalarıdır.

Hikâye Çeşitleri

Hikâye, hayatın  bütünü  içinde  fakat  bir  bölümü  üzerine  kurulmuş  derinliği  olan  bir  büyüteçtir.  Bu büyüteç  altında  kimi  zaman    olay  bir  plan  içinde , kişi,  zaman,  çevre  bağlantısı  içinde   hikaye  boyunca  irdelenir.  Kimi  zaman  da büyütecin  altında  incelenen  olay  değil,  hayatın  küçük  bir  kesiti, insan  gerçeğinin  kendisidir  Bu  da öykünün  çeşitlerini  oluşturur.  Buna  göre .   

1) OLAY ( KLASİK  VAK’A )  HİKÂYESİ :  Bir  olayı  ele  alarak,  serim,   düğüm,   çözüm   plânıyla  anlatıp  bir  sonuca  bağlayan  öykülerdir.  Kahramanlar  ve çevrenin  tasvirine  yer verilir   Bir  fikir  verilmeye  çalışılır; okuyucuda  merak   ve heyecan  uyandırılır. Bu   tür,  Fransız  yazar Guy de Maupassant (Gi dö Mopasan) tarafından   yaygınlaştırıldığı  için  “Maupassant   Tarzı  Hikâye”  de  denir.

Bu  tarzın  bizdeki  en  önemli  temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar  ve  Reşat  Nuri  Güntekin’dir..

2)  DURUM   (KESİT)  HİKÂYESİ: Bir olayı  değil günlük  yaşamın  her  hangi  bir  kesitini   ele  alıp  anlatan  öykülerdir   Serim,  düğüm,  çözüm  planına  uyulmaz  Belli  bir  sonucu  da  yoktur. Merak  ve  heyecandan  çok  duygu  ve  hayallere  yer  verilir;  fikre  önem   verilmez,  kişiler  kendi  doğal  ortamlarında  hissettirilir.  Olayların ve  durumların  akışı  okuyucunun  hayal  gücüne  bırakılır.
    Bu  tarzın  dünya  edebiyatında  ilk temsilcisi   Rus yazar  Anton Çehov   olduğu   için  “Çehov Tarzı Hikâye”  de denir.
      
Bizdeki en güçlü temsilcileri : Sait  Faik  Abasıyanık,  Memduh   Şevket  Esendal  ve Tarık  Buğra’dır.

NOT : Durum  hikayesine  benzeyen  ancak   kahramanın  kendi  ruh  hali  ve  hayal  dünyasını  yansıtanlara  “Ben  merkezli  hikâyeler” de  denir.

3)  MODERN HİKÂYE :  Diğer  çeşitlerinden  farklı  olarak,  insanların  her  gün  gördükleri fakat  düşünemedikleri  bazı  durumların  gerisindeki    gerçekleri,  hayaller ve  bir  takım  olağanüstülüklerle  gösteren  hikâyelerdir.
       Hikâyede  bir  tür  olarak  1920’lerde  ilk  defa  batıda  görülen   bu  anlayışın  en güçlü   temsilcisi  Fransız  Kafka’dır  Bizdeki  ilk  temsilcisi  Haldun  Taner’dir.   Genellikle  büyük  şehirlerdeki  yozlaşmış  tipleri,  sosyal  ve  toplumsal  bozuklukları ,  felsefi  bir  yaklaşımla,  ince  bir  yergi ve  yer  yer  alay  katarak  gözler  önüne  serer.

f t g m